Ramazan Kayan

maxresdefault

Modern zamanlarda biz Müslümanlar`ı bekleyen en ciddi sorun, hayatın satme ve savrulmalarına karşı İslami kimliğimizi nasıl savunabiliriz? Sahih bir kulluğu sağlam bir zeminde nasıl sürdürebiliriz? Sancılı süreçlerden selamete nasıl çıkabiliriz? Aslında bu sarsıcı soruların cevabı iç dinamiklerimizde saklı…

Peki nedir bu dinamikler?

Akl-ı selim…

Kalb-i selim…

Zevk-i selim…

Söze önce “selim”den başlayalım; Kusuru, noksanı olmayan, sağlam, doğru… Tehlikesiz, zararsız… Temiz, samimi…

Selamet, saadet, sekinet, sühulet, sühunet, sukunet ve sürura çıkmanın yolu “selim” olmaktan geçer…

Ama öncelikle akl-ı selim…

Selim akıl…

İfrat ve tefritten uzak, muvazene, muhakeme, muhasebe unsuru olan akıl… Aklın muvazenesi, vahye olan mutabakat ve muvafakat ile ilgilidir… Vahye muhalefet aklın hamakat ve helakine işarettir…

Selim aklın durduğu yer, ne cerbeze, ne de hamakattır…

Ne rasyonalizm, ne de aklı dondurmak ve durdurmaktır…

Bize hikmetin biniti olan bir akıl ile lazım…

Tefekkür, tezekkür, tedebbür, tefakkuh, teakkul merkezi olan bir akıl… Muattal akıl da, mutlaklaştırılan akıl da, yaratılış amacından uzaklaşmak anlamına gelir…

Akla aşırı yüklenmek de, aklın önünü kesmek de, akla ihanet ve fıtrata muhalefet demektir…

Vahiyle barışık akıl, özgün ve özgürdür.

Vahye odaklanan akıl, anlama ve amaca hizmet edebilir… Aksi halde, açmazların ve aymazlıkların kurbanı olur…

Bize lazım olan rasyonel, seküler, liberal bir akıl değil, müteal, yani selim bir akıldır…

Evet, ışığını vahiyden alan bir akılla akledebilmek…

Akıl-vahiy ilişkisi tıpkı göz-ışık ilişkisi gibidir… Akıl, gözdür… Vahiy, ışıktır… Işık olmazsa göz görebilir mi? Allah vahiy ışığını gönderdi ki, akıl, vahyin aydınlığında varlık alemini görsün diye…

Şaşkın, sapkın, şımarık, şartlanmış bir akıl değil, şuur merkezi, hikmet menbaı olan bir akıl arayışındayız…

Evet, beyin yıkamalar, kafa karıştırmalar, medyatik illüzyonlar, modern sihirler, ideolojik kehanetler, bilimsel büyüler aklı köreltmeye, zihinsel körlüğe neden oluyor…

Önce aklın üzerindeki ipoteği ve aklın içine düştüğü boşluğu çözmek lazım ki, akıl bizi çözüme götürebilsin…

Sonuçta biz, ne akılsız, ne de akılcıyız… Hamdolsun akıllıyız…

Kalb-i selim…

Temiz ve sağlam kalp… Korku, kuşku, kaygı, evham, vesvese, şüphe marazına maruz kalmamış mutmain kalp… Takva, huşu, haşyet, yakîn, ihlas ihsan, iman melcei olan kalp…

Terbiyesini, tezkiyesini vahiyle tamamlamış kalp… Her türlü kir, küf, pis, necis, rics, habis, şek, şirk, riya, nifak, kibir sızmasına karşı duyarlı kalp…

Yarınlarda Allah(c.c)`ın bizden istediği sadece; kalb-i selimdir…

“O gün ki, ne mal fayda verir, neden oğullar… Ancak Allah`a selim bir kalp ile varan başka!” (Şuara 88-89)

Evet, kalbin selim kalabilmesi, kalbin Kur`an`a, Kabe`ye ve kabre sabitlenmesi ile mümkün… Yani (3K) ile kalbi koruyabiliriz…

Kalbin selim olması tabii ki yetmez… Aklın da selim olması gerekir…

Kalbi mümin, aklı seküler olanlarla nereye gidebilirsiniz?

Bizim akleden bir kalbe ihtiyacımız var…

Zevk-i Selim…

Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi… İncelik, içtenlik, sıcaklık, iyilik, güzellik kokan hal…

Evet, yanıltıcı, kışkırtıcı, eritici, sıradan, sanal, geçici zevklerin ötesinde zevk-i selim… Nezih, nazik, naif bir tutum… Edep, erdem, nezaket, nezahet, nezafet, zarafet, letafet yüklü yaşamlar… Estetik, derinlik, edebîlik, ruhu okşayan, iç dünyayı zenginleştiren, incelten duygu ve duyarlılık…

Bedevilik, barbarlık, kabalık içermeyen örneklik… Haşin değil, halim bir hâl…

Ve bir soru:

“İslâm güzel de Müslümanlar bunun neresinde?” (Aliya İzzet Begoviç)

Hedonizme, Hevaizme, Konformizme yenik düşmeyen bir zevk-i selim…

Şahsiyet inşası, neslin inşası ve medeniyet inşası için; akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim tüm zamanların lazimesidir…

Yorum yap