Sıddık Karaduman

siddiki-karaduman        Bir sultan geniş bir yol yaptırmaya karar verir. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verir. İsteyen herkesin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren sultan, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyerek, ödüllendireceğini  söyler.

Yarışma günü, insanlar akın ederler. Bazıları en güzel at arabalarını getirmiş, bazıları en güzel elbiselerini giymiş. Kimi de yanlarında en güzel yiyeceklerini getirmişti. Gençlerden bazıları süslü kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar sultanın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikayette bulundu. Yolun bir yerinde büyük bir taş ve moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Yarışmanın sonunda son bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama sultana büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:
‘’ yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.’’sultan gülümseyerek cevap verdi:’’
o altınlar sana ait delikanlı.’’
Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.’’
‘’evet ‘’ dedi sultan: ‘’ bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.’’

 

Bu hikaye, aslında hepimizin muhatap olduğu, yolculuğun hikayesidir. Her şeyi yoktan var eden, bir dengeye ve nizama oturtan, alemlerin sahibi olan Rabbimiz, ruhlar aleminde verdiğimiz sözle başlama çizgisine geldiğimiz ve anne karnına düşmekle başlayan hayat yolculuğumuzun; kurallarını, sınırlarını, hedeflerini ve bitiş çizgisinde ulaşılacak ödülü hayat kılavuzumuz kitab-ı mukaddes vasıtasıyla biz kullarına bildirmektedir. Bu yolculuğa herkes birey olarak başlasa da birbirine tutunmadan tamamlamanın mümkün olmadığı zeminler göz ardı edilmemelidir. Çünkü bu yolda dağlar aşılacak, vadiler geçilecek, okyanuslardan geçmek gerekecek, kaygan zeminlerle dolu bölümler olacaktır.
Bu bilgilere ulaşmanın yolu en başta iyi bir Müslüman olmak, sahih kaynaklardan beslenmek , amellerle güçlenmek, tebliğle dirilmek ve tefekkürle varlığın bilgisine teslim olmaktır.
Sâlih amellere karşı arzu uyaran, iradeyi şahlandıran ve iştiyâkı arttıran; fena işlere karşı da nefsi dizginleyen, hevâyı gemleyen ve hevesi frenleyen bu söz incilerinden birinde, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Ebû Zer hazretlerinin şahsında bütün ümmet-i Muhammed’e şöyle buyurmuştur: “Gemini onar zira umman çok derindir…” “Azığını tam olarak temin et zira sefer uzak bir durağa doğrudur…” “Yükünü hafiflet, zira zorlu yokuşlar tırmanacaksın…” “Amelinde ihlâs sahibi ol zira her şeyi inceden inceye tetkik eden Mevla her şeyi görmektedir…”
İnsanoğlunun ruhlar aleminde iken yaratıcısına verdiği söz ile hayat serüveni başlamış olacaktır. “Hani -kıyamet günü: Bizim bundan haberimiz yoktu demeyisiniz diye- Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahid tutup: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (diye buyurmuştu). Onlar da: Evet, şahid olduk, demişlerdi.” (el-A’raf, 7/172)
İşte bu söz vermeden sonra ana rahminde takriben dokuz aylık bekleme ve dünyaya Allah’ın izniyle gözlerimizi açma. Bu süreç dünyaya ilk adım ama sonun da başlangıcı mesabesinde yolculuğumuz başlıyor. Aslında doğduğumuz gün ölüme yolculuğumuzun başladığı ömrümüzden bir günün eksildiği gündür diyebiliriz. Anne ve babamızın bizlere sunduğu ile ya İslam’ı (hakkı) ya da çirkefliği (batılı) seçme şansını hazır buluruz. Aslında sarp geçitlerin ilk adımı ama akıl baliğ çağına gelen her kişi hakkı, doğruyu, güzeli ve tabi ki kötüyü, çirkini, süfliliği seçme özgürlüğü ile karşı karşıyadır. İşte bu iyi ile kötüyü ayırt etme anında Allah Resulü (sav):“Gemini onar zira deniz (umman) çok derindir” buyurur.
Gemini restorasyona tâbi tut, sağını solunu gözden geçir; tamir isteyen yanlarını onar ve bakımını tamamla. Çünkü, ruhlar âleminden Cennet’e uzanan uçsuz bucaksız ummanda dağ gibi yüksek ve heybetli dalgalarla karşılaşman kaçınılmazdır. Gemin sağlam olmalıdır ki, uzun sefere, hırçın dalgalara ve korkunç fırtınalara dayanabilesin. Çünkü çok derin olan bu sular her zaman üzerindekini alabora edecek, yutacak bir umman pozisyonunda… İçerisinde yaşayan canlılara hayat sunan insanlığa hizmet veren güzellikleri barındırdığı gibi yutma durumu da olan bir deniz… Kirleri de içerisinde barındıran umman… Bu yüzdendir ki Allah resulü (sav) sizler ummandasınız geminizi denize indirirken, geminizi onarın ki çok derinlere batmayasınız, şayet bir batmaya görsün suyu kana kana içmek bazen hiç de iyi gelmiyor…
Kuran’ın tasvir edici dili ile ifade edilen Talut ve Calut hikayesi hem mücadele iradesini, hem isyanın rengini hem de teslimiyetin engin güzelliğini anlatması bakımından manidardır:                … Ve Talut, kuvvetleriyle yola koyulduğunda bakın, dedi, Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacaktır. Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler. O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: Calut ve kuvvetlerine karşı (koymak için) bugün hiç gücümüz yok, dediler. (Ama) kesin olarak Allah’a kavuşacaklarını bilenler: “Nice küçük topluluklar, Allah’ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir, diye cevap verdiler.” Bakara 2/249.
Evet, bir avuç alan müstesna. Ama bu derin denizlerden kana kana bir içtin mi,  bugün Calutlara ve ordularına karşı koyacak gücümüz, mecalimiz, takatimiz yok demek gerçeğiyle yüzleşiriz, Allah muhafaza… Bunun içindir ki; gemimizi sağlam parçalarla donatıp, mürettebatını iyi seçip ummanlara açılmamız gerekir. İçerisinde yaşadığımız, üzerinde gezdiğimiz, havasını soluduğumuz kara parçası aslında bir umman, bu ummanda sapasağlam yürüyebilmek için, temiz hava soluyabilmemiz için, batmamak için her kişinin gemisini bir daha, bir daha, bir daha gözden geçirmesi zorunlu bir görevdir. “Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun.”
Azığını eksiksiz al, yol boyunca ihtiyaç duyabileceğin her şeyi tedarik et. Limandan ayrıldıktan sonra artık erzak bulmakta oldukça zorlanırsın, hatta hiç bulamazsın. Öyleyse henüz vakit varken ve gemin demir almamışken, önündeki uzun seferde muhtaç olacağın levâzımâtı iyi düşün, güzelce hesapla ve tastamam hazırla!
Müslümanın rotası belli, azığı belli, karşılaşacağı badireler de çoğunlukla bellidir. Karşılaşılabilecek durumlara mukavemet etme gücü azığıyla, izlediği yolla ve kalbinin teslimiyetiyle ilgilidir. Bütün bunların yanında bir de “Allah bizimle beraberdir ve o ne güzel vekildir” diyebilenlerden olmak gerekmektedir. Yol azığımız öylesine yeterli, gemimiz öylesine donanımlı, rotamız öylesine iradeli olmalı ki, bizimle aynı gemiye binenler kendilerini güvende hissetsinler. Yolculuğumuz esnasında yanımızdakilerin hasıl olan ihtiyaçlarına cevap veremeyeceksek biz bu gemide olmayı hak etmiyoruz demektir. Bu gemide olmanın bir şeref olduğunu ve varacağı yerin kurtuluş olduğunu iyi hesaplamalıyız.
Evet, yolculuk pek uzun hem de dünyaya ilk adımdan kıyamete kadar. Oysaki dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ona rağmen hiç ölmeyecekmişiz gibi sarılmışız, dört elle bırakmamacasına sanki hiç ayrılmayacakmışız gibi. Tutunacağımız dalları tutup koparma hırsıyla tutar hale gelmişiz. Oysa ki onlar güzergahta tutunacağımız dallar, onları bir yere götüreceğimiz yok ve götürdüğümüzde de işimize yaramayacak. Nihayetinde kefenden öte bir meta götürmeyeceğiz ebedi istiratgaha. İnsan, nasibi ölçüsünde ya bu konakların hepsine bir misafir olarak muvakkaten uğrar veya daha bazı menzillere hiç ulaşamadan ömrünü tamamlar; herhangi bir meçhul noktada ölüm adlı çıkış biletini alır, -sefer halindeki bir trenden dışarıya atılıyormuş gibi- dünyayı arkada bırakır ve kabir koridorundan geçerek ahiret güzergâhına varır.
Evet, bu güzergâha varmadan muhtaç olacağımız azığımızı yanımızda götürmek için şimdiden seferber olmamız lazım. Bu sefer, yolculuk kısa da olabilir uzun da olabilir ama olacağı kesin. Dünyalık bir yolculuğumuzda bile nasıl ki tüm hazırlıklarımızı eksiksiz yapmaya çalışıyor ve unuttuğumuz en basit bir şey için bile hayıflanıyorsak öylece titiz davranmalıyız. Hem de burada telafisi de mümkün olduğu halde… Darul bekaya varmadan da azığımızın; iyisinden, helalinden ve alnımızı ak tutacaklardan yanımıza almamız, bize zorlu yolculuğumuzda nefes aldıracak, kurtuluşumuza yardımcı olacaktır. Zira bizi Yaratan, rotamızı belirleyen ve üzerinde yürüyeceğimiz yolu hazırlayan Allah, bizlere güzergâhı bildirdiği gibi, seferde ihtiyaç duyacağımız zâd ü zahîreyi de haber vermiştir. İlahî mesaja göre yaşadığımız, ötelere hazırlandığımız ve kabir kapısına tedarikli adım attığımız takdirde, ahiretin yol haritası elimizde demektir ve ebedî saadete açılan caddede yürümemiz oldukça kolaylaşacaktır. Unutmamalıyız ki, Cennet azığı Allah’a ve resulüne taat; Cehennem kumanyası ise çirkeflik ve mâsiyettir; heybemizde hangisi varsa, bize onun kapısı açılacaktır.

 

Yorum yap